icra müdürü tebligatın usulüne uygun olup olmadığını denetleyemez

İcra müdürü, tebligatın usulüne uygun olup olmadığını denetleyemez; Bu hususta Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait 02/09/2015 tarihli güncel kararına ulaşabilirsiniz.

tebligatın usulüne uygun olup olmadığı

ÖZET: İcra müdürünün, icra mahkemesinin yerine geçerek tebligatın usulüne uygun olup olmadığını denetleme yetkisi bulunmamaktadır.

      TC
       YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
BU NO: 2018/12-255
KARAR NO: 2021/1724
T Ü RK M İ LLET İ ADINA   
 YARGITAY İ LAMİ
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Karşıyaka 1. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 02/09/2015
NUMARASI : 2015/370-2015/447
DAVACI-ALACAKLI :***************
DAVALI : Hasımsız
       1.Taraflar arasındaki “şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Karşıyaka 1. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin reddine ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
 2.  Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
 3.  Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I.  İNCELEME SÜRECİ
Alacaklı İstemi:
           4. Alacaklı vekili şikâyet dilekçesinde; alacaklı oldukları Karşıyaka 2. İcra Müdürlüğünün 2009/6497 E. sayılı dosyasında talepleri doğrultusunda üçüncü kişi Hanife Atik’e 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 89. maddesine göre ikinci haciz ihbarnamesi çıkarıldığını ve 18.12.2014 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre tebliğ edildiğini, ikinci haciz ihbarnamesinin kesinleşmesiyle aynı şahsın belirttikleri adresine üçüncü haciz ihbarnamesi tebliğ edilmesi taleplerinin icra müdürlüğünce birinci (doğrusu ikinci) haciz ihbarnamesinin usulsüz tebliğ edildiğinden bahisle reddedildiğini, İİK’nın 79. maddesinde icra müdürünün haciz işlemi yapacağının, aynı Kanun’un 85. maddesinde belirtilen yasal koşullar altında borçlunun yedinde ve üçüncü şahısta olan mal ve haklarının haczolunacağının düzenlendiğini, İİK’da icra memuruna haciz uygulaması konusunda bir takdir yetkisi tanınmadığını, haciz ihbarnamelerinin usulsüz tebliğ edilip edilmediğinin haciz işleminden sonra ancak borçlunun veya kendilerine haciz ihbarnamesi tebliğ edilen üçüncü kişinin şikâyeti hâlinde göz önünde bulundurulacağını ileri sürerek 07.01.2015 tarihli memur işleminin kaldırılmasına ve üçüncü kişiye İİK’nın 89/3. maddesi gereğince tebligat çıkartılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
            5. Karşıyaka 1.  İcra (Hukuk) Mahkemesinin 26.02.2015 tarihli ve 2015/77 E.,  2015/89 K. sayılı kararı ile; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, üçüncü kişiye gönderilen ikinci haciz ihbarnamesinin yedi günlük itiraz süresinin sonunda (itiraz edilmemesi hâlinde) borçlunun alacağına ilişkin malın yedinde veya borcun zimmetinde sayılması sonucunu doğurduğu, İİK’nın 89/3. maddesi uyarınca ikinci haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmeyen üçüncü kişiye on beş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi, yahut menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağının üçüncü haciz ihbarnamesi ile bildirileceği, üçüncü kişiye gönderilen ikinci haciz ihbarnamesi tebliğ işleminin sonuçları itibari ile itirazda bulunmayan üçüncü kişiye yedinde sayılan malın teslimi ve takibe konu borcun ödenmesi yönünden işlem yapılmasını sağlayan üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilmesine yol açtığı, İİK’nın 79 ve 85. maddelerinin daha önceden icra müdürüne haciz uygulaması konusunda bir takdir yetkisi tanımayıp kesin şekilde haciz yapılmasını öngörmesine rağmen, 02.07.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile değişik İİK’nın 82/son maddesinin bu kuralı değiştirmek suretiyle icra memurunun haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirerek haciz talebinin kabulü veya reddine karar verebileceğini öngördüğü, ancak icra memurunun bu yetkisinin mutlak olmayıp, icra hâkiminin yerindelik ve yasaya uygunluk denetimine tabi olduğu, somut olayda İİK’nın 89/3. maddesi kapsamında üçüncü kişi bakımından yedinde sayılan malın teslimi veya borcun ödenmesine yönelik haciz uygulanmasına yol açan ikinci haciz ihbarnamesi tebliğ işlemi ele alındığında özellikle, tebliğ yapılacak kişinin araştırıldığı, komşusu olan kişinin kimlik bilgileri bildirilmeyerek imzadan çekinme hâlinden dolayı usule uygun ve geçerli bir tebliğ işlemi bulunmadığı, buna göre de borçlu konumunda bulunmayan üçüncü kişinin mülkiyet hakkının kullanımını kısıtlayan ve kamu düzenini ilgilendiren, borçtan sorumluluğu bağlamında haciz tehdidi altında bırakılacağı gözetildiğinde tebliğ işleminin geçerliliği açısından icra memurunun İİK’nın 82/son maddesinden kaynaklanan yetkisini kullanmasında bir isabetsizlik ve usulsüzlük bulunmadığı gerekçesi ile şikâyetin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
            6. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
            7. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 18.06.2015 tarihli ve 2015/10311 E.,  2015/17068 K. sayılı kararı ile;
            “…Alacaklı tarafından borçlu hakkında başlatılan adi kiraya ve hasılat kiralarına ait takipte; borçlulara örnek 13 numaralı ödeme emrinin tebliği ve takibin kesinleşmesinden sonra, alacaklı, kendisine İİK’nın 89/1 ve 89/2 maddeleri kapsamında birinci ve ikinci haciz ihbarnameleri gönderilen 3. kişi Hanife Atik’e İİK’nın 89/3 maddesi uyarınca üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilmesini talep etmiş, icra müdürlüğünün şikâyete konu 07.01.2015 tarihli kararı ile “3. kişiye ikinci haciz ihbarnamesinin usulüne uygun tebliğ edilmediği’nden bahisle istemin reddine karar verilmiştir. Alacaklının icra mahkemesine başvurusu şikâyete konu bu icra müdürlüğü işleminin kaldırılması istemine ilişkin olup, mahkemece; “tebliğ işleminin geçerliliği açısından icra memurunun İİK’nın 82/son maddesinden kaynaklanan yetkisini kullanmasında bir isabetsizlik ve usulsüzlük bulunmadığı, 3. kişiye gönderilen ikinci haciz ihbarnamesi tebliğ işleminin usulüne uygun olmadığı’  gerekçeleri ile şikâyetin reddine karar verildiği görülmektedir.
            02.07.2012 tarihli ve 6352 Sayılı Kanunun 16. maddesi ile değişik İİK’nın 82/son maddesinde icra memuruna tanınan takdir yetkisi, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığına yöneliktir. Tebliğ işlemlerinin usulsüzlüğü ancak ilgilisi tarafından İİK’nın 16. maddesi uyarınca yasal sürede icra mahkemesinde şikâyet yoluyla ileri sürülmesi hâlinde değerlendirilebilecek bir husus olup, icra müdürlüğünce kendiliğinden nazara alınıp tebligatın usulsüz olduğuna karar verilemeyeceği gibi, icra mahkemesince de re’sen inceleme konusu yapılamaz.
            Somut olayda, 3. kişi Hanife Atik’e, birinci haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmemesi üzerine ikinci haciz ihbarnamesi gönderildiği, ikinci haciz ihbarnamesinin 18.12.2014 tarihinde tebliği üzerine 3. kişinin süresinde herhangi bir itirazda bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda icra müdürlüğünce alacaklının talebi doğrultusunda işlem yapılarak üçüncü kişiye üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilmesi gerekirken, ikinci haciz ihbarnamesi tebliğ işleminin usulsüz olduğu gerekçesiyle istemin reddedilmesi bir hakkın yerine getirilmemesi niteliğinde olup, İİK’nın 16/2. maddesi uyarınca süresiz şikâyete tabidir. O hâlde mahkemece, şikâyetin kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
           8. Karşıyaka 1. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 02.09.2015 tarihli ve 2015/370 E., 2015/447 K. sayılı kararı ile; takip işlemlerinin başlatılmasından infazla son bulması aşamasına kadar hukukî sonuçlarından borçlunun haberdar edilmesi temel ilkesine dayandığı, ödeme veya icra emrinin gönderilmesinden başlayarak İİK’nın 103. maddesinde düzenlenen davetiyenin çıkarılması, İİK’nın 89. maddesinde düzenlenen haciz ihbarnamelerinin gönderilmesi, kıymet takdiri ve satış ilanı tebliğ işlemleri (İİK’nın 128/a, 127), mükellefiyet listesinin tebliğinin bunların en başında gelenler olduğu, borçlunun yapılan işlemlerden haberdar edilmesi sonucunda ise yasada öngörülen itiraz ve şikâyet haklarının (İİK’nın 16, 62, 33, 169, 269, 128/a vb.) kullanılması hakkının doğduğu ve bu durumlarda yapılacak yargı denetimiyle hukuk devleti olmanın temel gerekliliğinin yerine getirileceği, takip işlemleriyle ilgili tebligatlarda öngörülen zorunlu şekil unsurlarına uyulmaması, örneğin adreste bulunmama hâlinin Tebligat Yönetmeliğinin 30/1. maddesine göre araştırılmaması, muhatapla aynı adreste bulunan reşit olmayan kişiye tebliğ evrakının teslimi, yurt dışında olan veya ölen kişiye Tebligat Kanunu’nun 21/1 ve Yönetmeliğin 30. maddesi uyarınca usulünce araştırma gerçekleştirmeden yapılmış olan usulsüz tebliğ işlemlerinin, başlangıçta icra memuru tarafından geçerliliğinin sorgulanmayarak takip işlemlerine devam edilmesine zorlanmasıyla İİK’nın 16. maddesine dayalı şikâyet yolu ile tebligatın iptali yasa yolunun, takip işlemlerinde gelinen aşamaya göre çoğu kez telafisi olanaksız sonuçlar doğuran gecikmelere yol açması karşısında haczedilen taşınmazın satılması (İİK m. 129), haciz ihbarnamesi gönderilen üçüncü kişi yönünden borcun zimmetinde sayılması (İİK m.89/3) itiraz ve şikâyet haklarının kullanılmaması (İİK m. 16, 62, 33, 169, 269, 128/a vb.) gibi ağır sonuçlar doğurduğu, tüm bu sonuçlara rağmen usulsüz ve geçersiz tebliğ işlemine rağmen icra memurunun bu tebligata bağlı takip işlemlerini yapma yetkisini tanımak suretiyle hukuka aykırı sonuçların doğmasına yol açılmasının hukuk devlet ilkesi (Anayasa m. 2) ile bağdaşmayacağı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II.  UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra müdürünün üçüncü kişiye yapılan ikinci haciz ihbarnamesi tebliğ işleminin usulsüz olup olmadığını denetleme yetkisi bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre alacaklının üçüncü haciz ihbarnamesi çıkarılması talebinin reddine ilişkin icra memurluk işleminin kaldırılmasına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III.  GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle şikâyetin açıklanması gerekmektedir.
           12. İcra (ve iflâs) dairesi İcra ve İflâs Kanunu’nu (ve icra-iflâs hukukuna ilişkin diğer hükümleri) birinci derecede uygulamakla görevlidir. İcra (ve iflâs) dairesi, bu görevlerini yaparken, kanunu yanlış uygular, kanunun kendisine tanıdığı takdir yetkisini hadiseye uygun olarak kullanmaz, bir hakkı yerine getirmez veya bir hakkın yerine getirilmesini sebepsiz sürüncemede bırakırsa, usulsüz (yolsuz) hareket etmiş olur. İcra (ve iflâs) dairesinin bu gibi yolsuz işlemlerine karşı, bundan zarar gören ilgililer icra mahkemesinde şikâyet yoluna başvurabilirler (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 103).
           13. Şikâyet, icra ve iflas hukukunda düzenlenmiş, kendisine özgü hukukî bir çaredir. Şikâyet kendisine özgü bir yol olup bir dava ve gerçek anlamda bir kanun yolu değildir. Şikâyet, icra takibinin taraflarına veya hukukî yararı bulunan diğer kişilere tanınmış ve bu yolla icra ve iflas dairelerinin (veya diğer icra organlarının) kanuna veya olaya uygun olmayan işlemlerinin iptalini veya düzeltilmesini ya da yapmadıkları veya geciktirdikleri işlemlerin yapılmasını sağlayan hukukî bir çaredir (Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/ Özkan, Meral Sungurtekin/ Özekes Muhammet :İcra ve İflas Hukuku, 11. Bası, Ankara, 2013, s. 125 vd.).
           14. Şikâyet İİK’nın 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlemiştir. Şikâyetin konusu, icra ve iflas dairelerinin yapmış oldukları işlemlerdir. İcra dairesinin işleminden maksat, somut olay karşısında icra dairesinin davranış biçimidir. İşlemin, şikâyete konu olabilmesi için mutlaka memurun olumlu bir davranışının olması gerekmez. İcra memurunun yapması gereken bir işlemi yapmaması veya ihmal etmesi, sürüncemede bırakması durumunda da bu olumsuz davranışı şikâyet konusu olabilir.
           15. İşlem kavramından ilk olarak icra ve iflas memuru olarak ve icra ve iflas dairesi adına yaptığı işlemlerin anlaşılması gerekir. İşlemin bizzat icra veya iflas memuru tarafından yapılmış olması gerekmez. Örneğin icra veya iflas dairesinin tebliğleri PTT idaresi tarafından yapıldığı hâlde, posta memurunun icra dairesini temsilen yaptığı kanuna veya usulüne aykırı tebliğ işlemi dahi icra dairesinin işlemi olarak kabul edilmektedir. İşlemi yapan memurun şikâyet sırasında o dairede hâlen çalışıyor olup olmamasının da bir önemi yoktur (Pekcanıtez, Hakan/ Simil, Cemil: İcra- İflas Hukukunda Şikâyet, İstanbul 2017, s. 60-61).
           16. Bir muamelenin şikâyet konusu olabilmesi için, şikâyet edenin mutlaka zarar görmesi gerekmediği gibi, icra organının kusurlu olması da gerekmez. Şikâyetin icra mahkemesi yerine icra dairesine yapılması, herhangi bir hukukî sonuç doğurmaz. Şikâyet, icra mahkemesince incelenir ve karara bağlanır. İcra mahkemesinin şikâyeti inceleyebilmesi için kendisine talepte bulunulması gerekir.
           17. Şikâyet konusu işlemi yapmış olan icra (veya iflas) dairesinin kendi işlemi aleyhine şikâyet yoluna başvurma hakkı yoktur. İcra müdürü tipik bir idari işlem yapmadığından işlemi geri alması menfaatler dengesi bakımından bir taraf lehine olan durumun bozulması anlamına gelebilir. İcra müdürü şikâyet süresi içinde de olsa yaptığı işlemi kendiliğinden değiştirmemeli, işlemin doğru olup olmadığına şikâyet üzerine icra mahkemesi karar vermelidir (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder/ Ayvaz, Sema Taşpınar/ Hanağası, Emel: İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2020, s. 80-81).
           18. İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesi ile icra dairesinin işlem ve kararlarının değiştirilmesi ya da iptali şikâyet yoluyla başvuru hâlinde icra mahkemesi kararı ile olanaklı kılınmıştır. Dolayısı ile icra dairesinin verdiği karardan kendiliğinden dönerek karar vermesi mümkün değildir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 27.11.2015 tarihli ve 2015/12-1881 E., 2015/2705 K. ile 16.03.2021 tarihli ve 2017/12-360 E., 2021/264 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
19.  Yeri gelmişken usulsüz tebliğ işleminin irdelenmesi gerekmektedir.
           20. İcra ve İflas Kanunu’nun 21. maddesinin 1. fıkrası ile 57. maddesinin 1. fıkrasına göre icra işlerinde tebligat 7201 sayılı Tebligat Kanunu, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ve Elektronik Tebligat Yönetmeliği hükümlerine göre yapılır.
           21. Tebligat ile ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanunun ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.
           22. Bir hukukî işlemin tebligat olarak nitelendirilebilmesi için iki unsura ihtiyaç vardır.  Bu unsurlar kanunda öngörüldüğü şekilde yazılı bildirim ve belgelendirmedir. Bu iki unsurun veya birinin mevcut olmaması hâlinde tebligatın “usulsüzlüğü” değil “yokluğu” söz konusu olur. Bu iki unsur mevcut olmakla beraber Tebligat Kanunu’na uygun değil ise usulsüz tebliğ var demektir (Muşul, Timuçin: Tebligat Hukuku, Ankara 2018, s. 85).
          23. Tebligat Kanunu’nun “Usulüne aykırı tebliğin hükmü” başlıklı 32. maddesinde yer alan “Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.
Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.”
            hükmü uyarınca tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Usulsüz tebligatın muhatabın öğrenmesiyle geçerli hâle gelebilmesi için tebligatın yasal muhatap adına çıkarılması, ancak tebliğ işleminin kanun ve yönetmelikte ön görülen şekilde yapılmaması gerekmektedir. Tebliğ usulsüz ise muhatabın her ne şekilde olursa olsun tebliğ evrakını veya davetiyeyi alması ya da bunların içeriğini öğrenmesi ile tebliği öğrenmiş sayılır ve usulsüz tebliğ geçerli hâle gelir (Muşul, s. 562, 573).
           24. Tebliğ çıkaran merci, tebliğ işlemini PTT veya memur vasıtasıyla ya da istisnai hâllerde doğrudan doğruya (vasıtasız) gerçekleştirir. Tebliğ PTT vasıtası ile yapılmış olsa bile tebliğ işlemi PTT’nin değil tebliği çıkaran merciin işlemidir. Zira PTT (veya memur) tebliğ işlemini tebliği çıkaran merci adına yapar. İcra tebliğleri, PTT veya memur vasıtasıyla icra dairesi adına yapıldığından icra dairesinin işlemlerindendir. Bu yüzden, icra tebliğine ilişkin şikâyet hakkı borçluya ait olup, icra müdürünce doğrudan doğruya göz önünde tutularak geçersiz sayılamaz. İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesinde kanun koyucu, icra dairesinin işlemlerine karşı şikâyet yolunu öngördüğünden, icra dairesi yaptığı hatalı işlemlerini kendisi düzeltemez. Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğü, borçlu tarafından İİK’nın 16. maddesinin 1. fıkrası uyarınca yasal yedi günlük süre içinde icra mahkemesinde şikâyet yoluyla ileri sürülmesi hâlinde incelenebilir. Tebligatın muhatabı, tebliğ yapılan şahıs olduğundan tebligatın yapılmadığı veya usulsüzlüğü de sadece muhatap tarafından ileri sürülebilir. Örneğin borçlu genel haciz yolu ile ilamsız takipte ödeme emrinin usulsüz olduğunu şikâyet (İİK m. 16/1) yoluyla icra mahkemesinde ileri sürebilir. Ödeme emri, icra dairesinin bir icra takip işlemi olduğu gibi, ödeme emrinin tebliği de icra dairesinin bir icra işlemidir. İcra işlemlerine karşı şikâyet yoluyla icra mahkemesine başvurulabilecektir. İcra dairesinin ödeme emri tebliğinin usulsüzlüğüne karar verme yetkisi yoktur (Muşul, s. 596-598).
           25. Usulsüz tebligat “geçersiz” tebligat anlamına gelmez. Usulüne aykırı yapılmış tebligat mutlaka geçersiz değildir. Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 53. maddesi muhatabın öğrenmiş olması hâlinde tebligatı geçerli saymaktadır. Ancak temelde tebligat usulsüz olduğundan yani mevzuatta öngörülen yöntem izlenmeden yapıldığından bu noktada muhatabın öğrendiğini bildirdiği tarih, tebliğ tarihi sayılmaktadır. Ayrıca usulsüz tebligatı alan ve öğrendiğini bildiren tarafın kendisine yeniden ve usulüne uygun bir tebligat çıkarılmasını (yapılmasını) istemek veya bunu beklemek gibi bir hakkı bulunmamaktadır (Arslan / Yılmaz / Ayvaz/ Hanağası, s. 104).
       26. Usulsüz tebliğin geçerli hâle gelebilmesi için muhatabın usulsüz tebliği öğrenmiş olduğunu beyan (ikrar) etmesi gerekir. Muhatabın usulsüz tebliği öğrendiği bu tarih, tebliğ tarihi sayılır. Muhatap (örneğin borçlu ödeme emrine itiraz ederken) tebligatın usulsüz olduğunu bildirmemişse icra mahkemesi, tebligatın usulüne uygun olup olmadığını kendiliğinden (re’sen) inceleyemez (Kuru, s. 138).
      27. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 23.11.2021 tarihli ve 2017/12-2789 E., 2021/1487 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
            28. Önemle belirtmek gerekir ki İİK’nın 82. maddesine 02.07.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen son fıkra “İcra memuru haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir” şeklinde olup, icra memuruna haciz talep edilen malın bu madde uyarınca haczinin kabil olup olmadığını değerlendirerek, haciz talebini yerine getirip getirmeme konusunda takdir yetkisi verilmiştir. İcra memurlarına tanınan takdir yetkisi İİK’nın 82. maddesi kapsamında malın haczinin kabil olup olmadığıyla sınırlıdır.
      29. Uyuşmazlığın çözümü için İİK’nın 89. maddesinde üçüncü kişiye çıkarılan haciz ihbarnamelerinde izlenecek usulün irdelenmesi de gerekmektedir.
     30. İcra ve İflas Kanunu’nun 89/1. maddesinde düzenlenen birinci haciz ihbarnamesi ile borçlunun hamiline ait olmayan veya cirosu kabil bir senede müstenit bulunmayan alacak veya sair bir talep hakkının veya üçüncü şahıs elindeki menkul bir malın haczi hâlinde, keyfiyetin üçüncü şahsa duyurulması amaçlanmıştır. Bu haciz ihbarnamesine üçüncü şahsın, borcu olmadığını veya malın yedinde bulunmadığını veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın istihlak edildiğini veya kusuru olmaksızın telef olduğunu veya malın borçluya ait olmadığını veya malın kendisine rehnedilmiş olduğunu veya alacağın borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğunu iddia ederek haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde yazılı veya sözlü olarak itiraz etme hakkı vardır. Üçüncü kişi, birinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, birinci haciz ihbarnamesi ile istenen borç üçüncü kişinin zimmetinde sayılır. Yani üçüncü kişi, kendisinden birinci haciz ihbarnamesi ile istenen alacak miktarını takip borçlusuna borçlu olduğunu kabul etmiş sayılır (İİK m. 89/3, c. 1). Yedi gün içinde birinci haciz ihbarnamesine itiraz etmemiş olan üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olduğunu kabul etmiş sayılmasına ilişkin bu karine, kesin bir karine değildir. Zira üçüncü kişi, ikinci haciz ihbarnamesini aldıktan sonra da itirazda bulunabilir (İİK m. 89/3, c. 2).
 31. Alacaklının talebi üzerine icra müdürü birinci haciz ihbarnamesine yedi gün içinde itiraz etmemiş olan üçüncü kişiye, ikinci haciz ihbarnamesi gönderir (İİK m. 89/3, c. 2). İkinci haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiye, birinci haciz ihbarnamesine yedi gün içinde itiraz etmediği için borcun zimmetinde sayıldığı, ikinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde İİK’nın 89. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen sebeplerle ikinci haciz ihbarnamesine itiraz edebileceği bildirilir ve itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi istenir (İİK m. 89/3, c. 2).
           32. Üçüncü kişi, ikinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu ihbarnameye itiraz edebilir (İİK m. 89/3, c. 2). Bu itirazın yapılması da, birinci haciz ihbarnamesine itirazdaki gibidir. Üçüncü kişi, tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci haciz ihbarnamesine de itiraz etmez ise borcun zimmetinde sayılması kesinleşir. Üçüncü kişi yedi gün içinde ikinci haciz ihbarnamesine de itiraz etmemesi nedeniyle zimmetinde sayılması kesinleşen borcu, icra dairesine ödemez ise icra dairesi alacaklının talebi ile üçüncü kişiye üçüncü haciz ihbarnamesi (bildirim) gönderir. Üçüncü haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiye ikinci haciz ihbarnamesine de yedi gün içinde itiraz etmediği için zimmetinde sayılması kesinleşen, borcu (parayı) (üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğinden itibaren) onbeş gün içinde icra dairesinin banka hesabına ödemesi veya aynı onbeş gün içinde takip alacaklısı aleyhine menfî tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye zorlanacağı bildirilir (İİK m. 89/3, c. 3) (Kuru, s. 471 vd.).
33. Somut olayda; alacaklı Zeki Çetinok tarafından borçlular MHS Plastik  ve Kimya San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Mehmet Sayan aleyhine kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle tahliye talepli ilamsız takip başlatıldığı, 21.07.2014 tarihinde alacaklı vekilinin borçlu Mehmet Sayan’ın hak ve alacakları için Hanife Atik’e (Kır Mah. Tepecik Sok. No: 8 Emiralem/Menemen/İzmir adresine) İİK’nın 89/1. maddesi uyarınca birinci haciz ihbarnamesi çıkarılmasını talep ettiği, birinci haciz ihbarnamesinin üçüncü kişiye 12.08.2014 tarihinde tebliğ edildiği, üçüncü kişinin birinci haciz ihbarnamesine itiraz etmediği, alacaklı vekilinin 21.09.2014 tarihinde borçlu Mehmet Sayan’ın hak ve alacakları için Hanife Atik’e  (Kır Mah. Tepecik Sok. No: 8 Emiralem/Menemen/İzmir adresine) İİK’nın 89/2. maddesi uyarınca ikinci haciz ihbarnamesi çıkarılmasını talep ettiği, ikinci haciz ihbarnamesinin üçüncü kişiye 18.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği,  üçüncü kişinin ikinci haciz ihbarnamesine itiraz etmediği, alacaklı vekilinin 06.01.2015 tarihinde borçlu Mehmet Sayan’ın hak ve alacakları için Hanife Atik’e  (Kır Mah. Tepecik Sok. No: 8 Emiralem/Menemen/İzmir adresine) İİK’nın 89/2. maddesi uyarınca ikinci haciz ihbarnamesi çıkarıldığını ve 18.12.2014 tarihinde tebliğ edildiğini belirterek üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğe çıkarılmasını talep ettiği, icra müdürünün 07.01.2015 tarihli işlemi ile “…üçüncü şahsa gönderilen 2. haciz ihbarnamesinde en yakın komşusuna haber verildiği bildirilmiş ise de isim ve soy isimden imtina ettiği mazbata üzerinden anlaşılmakla tebligat usulsüz olduğundan alacaklı vekilinin 3. Haciz ihbarnamesi gönderilmesine ilişkin talebinin reddine, masrafı verildiğinde 3. şahsa 2. haciz ihbarnamesi tebliğe gönderilmesine…” şeklinde karar verildiği, alacaklı vekilinin icra mahkemesine başvurarak 07.01.2015 tarihli memurluk işleminin kaldırılması ile üçüncü kişiye İİK’nın 89/3. maddesi gereğince tebligat çıkarılmasına karar verilmesini talep ettiği, icra mahkemesince şikâyetin reddine karar verildiği görülmektedir.
       34. Üçüncü kişiye yapılan haciz ihbarnamesi tebliğ işlemi memurluk işlemi olduğundan muhatap üçüncü kişinin İİK’nın 16. maddesinin 1. fıkrasına göre usulsüz tebliğ şikâyeti ile icra mahkemesine başvurması hâlinde ikinci haciz ihbarnamesi tebliğ işleminin usulüne uygun olup olmadığı icra mahkemesince incelenebilir. Dolayısıyla icra memurunun işlem ve kararlarının değiştirilmesi ya da iptali şikâyet yoluyla başvuru hâlinde icra mahkemesi kararı ile mümkün olduğundan, icra memuru ikinci haciz ihbarnamesinin tebliğinin usulsüz olduğundan bahisle alacaklı vekilinin üçüncü haciz ihbarnamesi çıkarılması talebinin reddine karar veremez. İcra müdürünün, icra mahkemesinin yerine geçerek tebligatın usulüne uygun olup olmadığını denetleme yetkisi bulunmamaktadır. 
35. İcra ve İflas Kanunu’nun İİK’nın 82. maddesinin son fıkrasında icra memurlarına haciz talebini yerine getirip getirmeme konusunda takdir yetkisi verilmiş olup, bu takdir yetkisi malın haczinin kabil olup olmadığıyla sınırlı olduğundan, somut olayda bu maddenin uygulanma yeri yoktur.
            36. Borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, alacak ve diğer haklarının haczi için kanun koyucu İİK’nun 89. maddesi hükmünü kabul etmiş; bu düzenleme ile üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi tebliğ edilmek suretiyle söz konusu mal, alacak ve hakların haczine imkân tanınmış, üçüncü kişiye de tebliğ edilen haciz ihbarnamelerine itiraz yolu açık tutulmuştur. Ayrıca üçüncü kişi İİK’nın 89. maddesine göre çıkarılan haciz ihbarnamesine ilişkin tebligatların usulsüz tebliğ edildiğini ileri sürerek tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olarak düzeltilmesini, düzeltilecek tebliğ tarihine göre usulsüz hâle gelen icra işlemlerinin iptalini de talep edebilir. Üçüncü kişi usulsüz tebliği öğrenme tarihinden itibaren süresi içinde İİK’nın 89. maddesinin kendisine tanıdığı hakları kullanabilir.
           37. O hâlde icra müdürünün üçüncü kişiye yapılan ikinci haciz ihbarnamesi tebliğ işleminin usulsüz olup olmadığını denetleme yetkisi bulunmadığından, alacaklının üçüncü haciz ihbarnamesi çıkarılması talebini yerine getirmek zorunda olup, icra müdürünün bu konuda takdir hakkı yoktur.
           38. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ: 
Açıklanan nedenlerle;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesi,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.